3 Mayıs 2011 Salı

Korsan Koyu kampımız



Yaklaşık 35 yıldan beri, her yıl çekirdek kamp ekibimizle bir ya da iki kez kamp yaparız. Bu yıl da Nisan kampımızı Korsan Koyu'nda gerçekleştirdik.

Zaman zaman çekirdek kadro dışına çıkılır ve misafir arkadaşlar davet edilir. En son katılan Veli bey, beraberinde müzik setini ve salondaki abajuru getirdiği için ekarte edilmişti.

Ancak görüyorum ki, arkadaşlarımız bundan etkilenmiş olsa gerek, son yıllarda kampların yükü artmaya başladı. Çekirdek kadrodan Gazanfer bile gelirken evdeki somyayı ve 37 ekran televizyonu getirmiş. Aynı çadırda kalan Seyhun arkadaşımız ise, kampı kurarken beraberinde getirdiği kapı zilini çadırlarına monte ederken çok mutluydu. Hatta bir gece -sanırım 03:00 civarlarıydı- iki Viyana'lı vagabond zillerine bastı. Karınları acıkmış. Seyhun, birlikte kaldığım Cafer'le beni uyandırdı. Mecburen akşamdan kalan güveç ve pilavı ısıtıp adamlara yedirdik.

Başka bir kamp günümüzde ise Antalya'dan Tansel isimli arkadaşımız ziyaretimize geldi. Dönüş yolu için gecikince, Gazanfer'in çadırında kalmak istedi. Ancak Gazanfer, yer olmadığı iddiasıyla buna izin vermeyince gece vakti dönmek zorunda kaldı. Üstelik çocuğun getirdiği 52'lik kem desteyi bile zorla elinden aldı. Şahsen ben çok üzüldüm.

Gazanfer bir gece su dökmeye çıktığında, tesadüfen fırfılak taşını bulduğunu iddia etti, ancak hala bize göstermemekte ısrar ediyor.

Yukarıdaki resimde arkadaşlar denize girerken, sahilde ayakta duran Levent arkadaşımız giysileri kolluyor. O da seneye kampa iki berjer koltuk getireceğini söylüyor. Bakalım nasıl vaz geçireceğiz.

19 Şubat 2011 Cumartesi

İsteyen gülsün, isteyen ağlasın!

Yazmadan duramadım. Aynıyla vakidir.

Dün akşam yerel bir TV'de bayan spiker haberleri sunuyor. Yeni bir habere başlamadan önce "Bu ne lahana, bu ne turşu!" atasözünü (!) hatırlatıp, görüntüler eşliğinde haberi sunuyor. Haberin görüntüleri bittiğinde, bayan spiker özür dileyerek az önceki atasözümüzü yanlış ifade ettiğini, doğrusunun "Bu ne lahana, bu ne perhiz!" şeklinde olacağını söylüyor.

Ne diyelim! Bu durumda en uygun cevabın ünlü atasözümüz olduğu kanısındayım:

"Bu ne perhiz, bu ne turşu!"