Bu seneki Korsan Koyu kampımız ilginç bir misafire tanıklık yaptı. Yeni bir sinek türünden muzdarip olan bu kişi her ne kadar oralı olmamakla birlikte, yakın köylerden birinde oturmakta ve yabancı bir ülkenin parmağı olduğunu düşündüğü bu konuda araştırma yapmaktaydı. İfadesine göre toplu iğne başından bile çok çok küçük olan bu yeni türün bacakları, kafası ve kıçı yoktu ve uçamayıp sadece rüzgarla yer değiştirebiliyordu. Ancak bir kez yere konduktan sonra da başarılı sıçrayışlarla (!) düşmanına saldırabiliyordu. Böcek, özellikle damar üzerine konup, salgıladığı yakıcı bir asit türüyle yumurtalarını damar içine salıyor ve kişiyi iflah olmaz bir kaşıntı hastalığıyla başbaşa bırakıyordu.
Algan Abi'yle uzun süre sohbet eden bu kişi, 30 derece sıcaklıkta bile kendini korumak için boyun ve kol kısımları tamamen kapalı giysiler içinde uzun çizmelerle dolaşıyor, tehlikenin farkında olan yöre halkının da aynı şekilde giyindiğini belirtiyordu. Kendisinin başvurusu üzerine yöre üzerinde uçuş yapan ilgili bakanlık uçakları, böcek bulutlarını özel kameralarıyla çoktan tespit etmişlerdi bile. Civar otellerde rezervasyonların büyük çoğunluğu iptal edilmişti. Burada kamp yapmamız çok tehlikeliydi. Isırılma halinde ancak el yapımı bazı özel ilaçlar etkili olabiliyor, boyuna kadar denizde durulması, balıkların vücüdumuzu bu larvalardan temizlemesine yardımcı olabiliyordu.
Konuyu sonradan bizden öğrenen Cafer, hükümet yetkilileriyle görüşmek için kampı terkedip günübirlik Ankara'ya uçtu. Dönüşte yüksek güvenlik önlemleri altında VIP salonundan uğurlandı.
Gerçekten de böyle bir tehlikenin varlığından haberdar olunca, Algan Abi son güne kadar denizden çıkmayıp, balıklar tarafından temizlenmeyi ümit etti. Seyhun beraberinde getirdiği 28 adet CD'yi ve portatif CD çalarını alıp çadırına kapandı. Özellikle Frank Sinatra'dan "I've got you under my skin" ve Mary Hopkin'den "Those were the days" dinlediğini fark ettim. Arada bir de Şekip Ayhan Özışık bestelerine takılıyordu.
Gazanfer yakındaki kasabaya gidip kendine uzun çizme ve dik yakalı bir kazak satın aldı. Kalan son kurabiyeleri de yedikten sonra, sıkıca kapattığı çadırına girdi. Levent arkadaşımız daha rahattı. O, koydaki saz ekibine katıldı.
Bu arada Ankara'dan moral bozukluğuyla dönen Cafer, üstüne üstlük tüm kurabiyelerin bitmiş olduğunu öğrenince kendini içkiye verdi ve uzun bir uykuya daldı.
Ben mi ne yaptım? Okuyup bitirdiğiniz bu yazıyı yazarak kampın son gününü bekledim.
Şu anda sadece sağ bacağımda hafif bir kaşıntı var!