24 Mart 2020 Salı

Sessizce...

Yalnız yaşıyordu. Tüm dünyayı saran ölümcül virüs, insanlığın büyük bir kısmını şimdiden yok etmişti bile. Artık alınan nefes bile tehlikeli bir hale gelmişti. Uzun süredir dışarı çıkmadığı 18. kattaki evinden bugün çıkmayı düşünüyordu.

Kahve kavanozunda kalan son bir kaç çay kaşığıyla kendine bir kahve hazırladı. Son kalan sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. Kahvesini son kez yudumlayıp aşağı inmek üzere montunu ve ayakkabılarını giydi. Maske stoğunda artık maskesi de kalmamıştı. Asansöre binip zemin kat düğmesine bastı.

Baharın geldiğinin bile neredeyse farkında olmayacaktı. Yakındaki parkta açan erik çiçeklerini görünce bir an içine bir ferahlık düştü. Kalabalık olmayan kaldırımlarda yürümek ona keyif vermişti. Bir ara, artık otomobillerin geçmediği asfaltın ortasından bile, egzost dumanı solumadan uzunca bir süre yürüdü. Uzaktan bir köpeğin havlamasını duydu. Yanına konan güvercine gülümseyerek baktı. Ağaçtaki karatavuk şarkısını söylüyordu. Yerde gördüğü bir böceğe basmamak için adımını büyütmek zorunda kaldı. Deniz kıyısına vardığında dalgaları seyretti ve o tuzlu ve nemli havayı içine çekti. Biraz açıkta yüzen karabatakları saymaya çalıştı. Derin derin bir nefes daha aldı. Ufuktaki yağmur yüklü bulutlara baktı.

Bir saat geçmeden evine dönmüştü. Üstünü çıkarmadan yatağına uzandı ve sessizce öldü.

16 Nisan 2019 Salı

Notre Dame'ın Kamburu



Quasimodo ile ilk tanışmam çocukluk yıllarıma dayanıyor. Victor Hugo'nun ünlü eserini ilk kez Cem Yayınevi tarafından 1950'li yıllarda yayımlanan Resimli Dünya Klasikleri serisinde okumuştum. Tam olarak hatırlayamıyor olsam da, bu muhtemelen okuduğum ilk çizgi roman bile olabilir. Elime geçen ciltli kitap Ağustos-Aralık 1950 tarihleri arasındaki ilk 6 sayıyı barındırıyordu. Notre Dame'ın Kamburu 2. sayıydı.
(Dergi yayın hayatına önce 15 günlük peryotla başlamış, sonra bunu aylık olarak değiştirmek zorunda kalmıştı.)





Quasimodo'nun hikayesi, Beyazlı Kadın, Demir Maske gibi diğer eserlerin arasında beni en çok etkileyeni olmuştu. İlk okuduğumda, Esmeralda'ya olan tutkusu nedeniyle yaşadıklarına ne kadar üzüldüğümü hala hatırlarım.





Dün meydana gelen Notre Dame Katedrali'ndeki yangını izlerken aklıma hep Esmeralda'ya tutkun olan Quasimodo geldi. Katedral yanarken, sanki benim de çocukluk anılarımın bir bölümünü alıp götürüyordu.

Quasimodo evini kaybetti.








10 Mayıs 2018 Perşembe

Yeşil'in kalbi

Doğayı seversen, o da seni sever.


NOT: Resim hilesi yoktur.

24 Şubat 2017 Cuma

PTT can mı çekişiyor?

Yurtiçi mektup İstanbul'a 25 günde gidiyor... Aynı şehre gönderilen iki yılbaşı tebriğinden biri yerine ulaşıyor, diğeri 1 ay sonra varıyor... Avrupa'dan beklediğiniz posta 30 günde gelmiyor... vb... vb...

10 Mayıs 2016 Salı

Turkcell ile ilgili bir öneri!

Turkcell bayilerine uğrayıp bir konuyla, özellikle yurtdışı paket ve görüşmeleriyle ilgili bilgi almak istediğinizde, doğru adamı ve cevabı bulma şansınız sadece % 0,1'dir. %99,9 olasılıkla ya yanlış bir cevap alırsınız ya da yanlış yönlendirilirsiniz. Sayısız örneklerini yaşamış bulunmaktayım. Taşrada durum bu. Büyük şehirleri bilemem.

Bence en doğru ve güncel bilgiyi bulmak için, önce Turkcell sayfalarını iyice araştırmak, sonra online işlem merkezine girip hesap detaylarını incelemek ve gerekiyorsa buradan canlı yardıma başvurmak en doğru yol olacaktır. Yoksa hattınız yurtdışında konuşmaya kapalı olduğu halde, aldığınız "Açık görünüyor, efendim!" yanıtıyla yurtdışında ya hiç görüşme yapamaz ya da yüksek bir faturayla karşılaşabilirsiniz.

Neyse ki, artık son Akıllı Dünya Paketi tarifesi -umarım bu kez bilgi doğrudur-, herhangi bir işlem yapmadan ya da SMS atmadan otomatik olarak devreye giriyor görünmektedir. Bazı Turkcell bayi çalışanları bu paketle ilgili bilgileri bile, Turkcell internet sayfalarından okuyup yorumlamaktan maalesef aciz görünmektedirler.


27 Nisan 2016 Çarşamba

Yurdumun girişimci insanları!

- Adam eşiyle yeni açılan bir lahmacuncuya gider. Siparişler verilir. Lahmacunlar gelmeden önce masaya marul-roka yaprakları ve küçük domatesler içeren bir salata tabağı gelir. Hala çatal-bıçak gelmemiştir. Lahmacunlar da masaya teşrif edince, adam garson bayanı çağırır ve çatal getirmesini söyler. Cevap: "Konseptimizde çatal yok efendim!" Adam içinden geçirir: "Hay senin konseptine!". Eşi sinirlenmemesi için kaş göz etmektedir. Oysa adam sakindir. Yemeye başlarlar. Domatesler tabakta kendilerine bakmaktadır. Adam tekrar garson bayanı çağırır ve "Tatlı olarak neyiniz var?" diye sorar. "Kadayıf, sütlaç efendim." "Çatal-kaşık olmayınca bunları nasıl yiyeceğiz peki?" "Çatal-kaşık getiriyoruz efendim!"

Bildiğim kadarıyla Çin lokantalarında bile çubuk kullanamayanlara çatal-kaşık verirler.

- Adam eşiyle birlikte, yaygın olarak birçok şubesi bulunan bir dönerciye gider. Siparişi verdikten sonra garson ne içmek istediklerini sorar. "Su" sipariş edilir. Ancak su "konsept" gereği olsa gerek, bildiğimiz küçük pet şişelerde gelir. Garsona söylenir, istemeye istemeye karton bardaklar getirilir. "İsteyene getiriyoruz efendim!"

İnsanlar lokantada pet şişeden su içmek zorunda mıdır? Bu nasıl bir hizmet anlayışıdır. Not: Su hala bardak verilmeden pet şişede servis ediliyor.

- Adam dost ve akrabalarıyla birlikte, ünlü olduğu söylenen bir pideciye gider. Büyükçe bir masaya oturulur. Pide siparişleri verilir. "İçecek olarak ne alırsınız, efendim?" "Pidelerimiz çıkınca siparişi veririz." der adam. Aradan 10 dakika geçmeden aynı garson tekrar gelir. Pideler henüz çıkmamıştır. "Ne içersiniz efendim?" Fesubhanallah! "Pideler gelince söyleyeceğiz dedim ya!" Bir süre daha geçer. Pideler hala çıkmamıştır. Bu kez bir bayan gelir. "İçmek için ne alırsınız efendim?"

Gerisini yazmayayım. Kaba şeyler olmadı. Ama yazarken bile sinirleniyorum.

Uzunca bir aradan sonra, sırası geldi ve yazdım.

27 Kasım 2015 Cuma

Bir şiir


Pek şiir yazmam, ama bu sabah aklıma düştü:



Ağaç dalında yuva olup kuşları kucaklasam,
Yeşil yapraklar güneşimi örtse, sarı yapraklar sırtımı.
Esen rüzgârda coşarak sallanırken,
İçimdeki kuşlar kadar hür olsam.